Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Gürültü nedenli işitme kaybı

Dünyada ve ülkemizde, meslek hastalıkları arasında en yaygın olanı, gürültü nedenli işitme kayıplarıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla ülkemizde mesleksel gürültü nedenli işitme kaybı olanların sayısının 200.000'i aştığı belirtilmektedir.

Gürültü yalnızca işyeri zararlısı değil aynı zamanda da önemli bir çevresel patolojik etkendir. Ülkemizde büyük şehirlerimizin pek çok semtinde yapılan gürültü ölçümlerinde elde edilen değerlerin eşik değerleri geçtiği saptanmıştır. Yine Avrupa'da 13 milyondan fazla insanın 65 dB'in üzerinde çevresel gürültüye maruz kaldığı belirtilmektedir.

Gürültü, insanlarda işitme kayıplarının yanı sıra önemli bir stres ajanı olarak psikolojik, nörovejatatif ve kardiyovasküler sistemleri etkileyerek çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

Sesin iki temel belirleyicisi frekansı ve şiddetidir. Sesin şiddeti doğrudan kulak zarına ulaşan mekanik basınçla ilişkilidir ve desibel (dB) olarak ölçülür. Kulağımız 0-140 dB arası sesleri algılar. 140 dB kulakta ağrı, kulak zarında yırtılma gibi etkiler yapar.

Gürültünün Sağlığa Etkileri

1. İşitme duyusu ve yollarında zararlara yol açar.

2. Gürültünün kişilerde huzursuzluk, uykusuzluk, sinirlilik konsantrasyon bozukluğu gibi etkileri vardır.

3. Çalışma etkinliğni azaltır, düşünmeyi engelleyebilir. Bellekle ilgili çalışmalar, sözcük öğrenme amacıyla yapılan çalışmalar gürültüden etkilenmektedir. Öğrenme yaşantılarının olumsuz etkilenmesi özellikle okullarda belirgindir. Gürültü bölgelere yakın olan okullarda öğrenme etkinliğini azaltıcı etki yapmaktadır. Okuma, anlama, öğrenme düzeyini azalttığından okul sağlığı açısından da önemli olabilir.

4. Karakter değişikliklerine neden olabilir. Eğilimi olanlarda sorunların ve bunaltıların ağırlaşmasına yol açar. Çabuk sinirlenme ve kızgınlığa yol açar.

5. Aralıklı ve ani gürültü kişide ani adrenalin deşarjı yaratarak kalp atış oranını, solunum sayısını, kan basıncını arttırmakta, dikkat azalması, uyku düzeninde bozulmalara neden olabilmektedir. Ani gürültüde kalp hızı artmakta, gözbebeklerinde dilatasyon olmaktadır.

Frekans ise saniyede geçen titreşim sayısıdır ve birimi hertz’dir (Hz). İnsan kulağı 20-20.000 Hz arasındaki sesleri duyar. Bu sınırın altındaki seslere infrasonik, üstündeki seslere de ultrasonik sesler denir. Konuşma sesi aralığı da 500-2000 hz arasında değişir. Uluslararası standartlara göre, işitme sistemine zarar veren gürültü düzeyi 100-10.000 Mhz ve 85 dB düzeyidir.

Kabul edilebilir gürültü düzeyi kişinin sessiz bir ortamda 1,5 metreden günlük konuşmaları anlamakta güçlük çekmeye başladığı sınırdır. Bu sınır 500, 1000 ve 2000 Hz frekanslarda ortalama 25 dB değerine karşılık gelmektedir.

Gürültünün en belirgin etkisi işitme duyusu yitimlerine yol açmasıdır. Bu etkisinden başka psikolojik, nörovejatatif ve kardiyovasküler sistem üzerine etkileri vardır. Tablo-1'de gürültünün yol açtığı sağlık sorunları verilmiştir.

Gürültünün İşitme Duyusu Üzerine Etkisi

Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün frekansı, şiddeti, kesikli ya da sabit olması ve kişisel özelliklere bağlıdır. Gürültü maruziyeti sonucunda işitme sisteminde başlıca üç etki görülür:

1. Akustik zedelenme ya da travma,
2. Geçici eşik kayması
3. Kalıcı eşik kayması

Başlangıçtaki etki işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır. Sesin şiddeti ve yoğunluğu arttıkça işitme yorgunluğu da artar. İmpuls gürültünün biyolojik etkisi, sürekli gürültüden bazı bakımlardan farklıdır. İç kulak kısmen akustik refleks nedeniyle sürekli gürültünün etkisinden korunmaktadır. Bu refleks 90 dB üzerindeki seslerde stapedius ve tensor timpani iç kulak kaslarının kasılmasına bunun sonucunda ses girişine direnmesine olanak tanır. Yüksek şiddetteki impuls gürültü akustik refleksin oluşumundan önce kohleaya ulaşmaktadır. 140 dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani ve irreversible işitme yitimine yol açabilir. Buna akustik travma denir.

Gürültünün belli bir sürede belirli şiddet etkilemesinin ilk sonucu işitme eşiğinin yükselmesidir. Etkilenimden sonra bu en yüksek düzeydedir. Eğer gürültü yeterli şiddet ve sürede etkilememişse işitme eşiğindeki değişim giderek normale inmektedir. Bu olay geçici eşik kayması ( GEK-temporary threshold shift, TTS) olarak tanımlanmaktadır. Eğer yeterli şiddet ve sürede etkilenme söz konusu ise bu kez kalıcı eşik kayması ortaya çıkar (KEK-Permanent threshold shift, PTS). GEK belli bir süre dinlendikten sonra iyileşebilir. Gürültü düzeyi arttıkça oluşan işitme yitimi ve buna bağlı olarak iyileşme süresi de artmaktadır. Kalıcı eşik kaymasında temel patoloji kohleanın silyalı hücrelerinin destrüksiyonu ve sayıca azalmalarıdır.

Uzun süreli gürültüye maruziyet sonucunda kohlear yapılarda doğrudan mekanik hasar ve aşırı stimülasyona bağlı olarak metabolik değişiklikler oluşmaktadır. Doğrudan mekanik hasar kohleada bulunan Corti organındaki silyalı hücreleri etkiler ve bu etkiler geri dönüşümsüzdür. Metabolik değişiklikler ise hücre nükleusunda ve sitoplazmik organellerde oluşur ki bunların bazıları önlenebilir niteliktedir. Son yıllarda bu metabolik değişiklikleri açıklayan çeşitli mekanizmalar ileri sürülerek bu mekanizmaların her biri için koruyucu önlemler ve tedavi yöntemleri geliştirilmesi çabaları vardır. Bunlardan kısaca söz edecek olursak:

Glutamat fazlalığı: Silyalı hücrelerde eksitatuvar rol oynayan bir aminoasit olan glutamatın fazla salınımı nedeniyle birincil odutuvar dendritlerde kısmi hasar oluşarak geçici eşik kaymasına yol açmaktadır.

Nitrik oksit salınımının artması: Corti organındaki tüm hücre tiplerinde ve silyalı hücre sayısında azalmaya yol açmaktadır. N metil d-aspartat reseptörlerinin aşırı stimülasyonu NO salınımını arttırmakta ve bu da hücrelerde hasara yol açmaktadır.

Serbest oksijen radikalleri ve hidroksil radikaller: Gürültü maruziyetinden sonra silyalı hücrelerde O2 serbest radikallerinin metabolik aşırı yapımı olur. Bu radikaller membran lipid peroksidasyonunu arttırır, iyon dengesi ve enerji metabolizması bozulur ve plazma membranları yıkıma uğrar.

Magnezyumun azalması: Aşırı gürültü özellikle Mg ve Ca'a bağımlı olan enerji tüketimini arttırır. Ekstrasellüler Mg azalması silyalı hücrelerdeki intrasellüler iyon içeriğini özellikle de Ca'u etkiler. Mg konsantrasyonu düşer ya da gürültü tarafından azalırsa potansiyel işitme kayıpları artar.

İntrasellüler Ca artışı: Oksidatif strese yol açmaktadır.

Protein Hasarı: Silyalı hücrelerde oluşan yıkım sonucunda hastalar tedrici bir işitme yitiminden söz etmektedir. Gürültü nedenli işitme yitimi olanlarda önceleri, yüksek frekanslı seslere karşı etkilenme olduğundan özellikle bu frekanslarda konuşan kadın ve çocukların konuşmalarının anlaşılmasında güçlükler olabilir. Gürültünün neden olduğu işitme kaybı yalnızca kişilerin normal işitme düzeyindeki sesleri algılamalarını değil aynı zamanda sesin algılanış biçimini de etkilemektedir. Bu kişilerde ek olarak baş ağrısı tinnitus gibi belirtilerde görülür.

Diyapozon muayenesinde hastalar hava iletimini kemik iletiminden daha kolay algılarlar. Çünkü iletim kaybı sensorinöral tiptedir.

Odyometrik değerledirmede bilateral, başlıca yüksek frekanslı sensorinöral işitme kaybının varlığını pür ton odyometride 4000 hz ya da çevresinde maksimal eşik düşmesi gözlenir. İnsan konuşmasının algılanabilmesi için en önemli eşik değerin 500-3000 Hz arasında olması nedeni ile 3000 Hz civarındaki frekanslar etkilenene kadar önemli bir konuşma algılama güçlüğü çıkmaz. Bu nedenle konuşma frekansları etkilenmeden önce yapılacak odyometrik incelemeler erken tanı ve korunmada oldukça önemlidir.

Gürültü ile oluşan işitme yitimlerinin özellikleri:

1. Şiddeti 90dB’in üzerindeki seslerle oluşur.

2. İşitme kaybı bilateraldir.

3. Kulağın ilk işitme kaybı 4000 Hz frekansında olur. Daha sonra konuşma frekanslarını etkilemeye başlar.

4. Oluşan işitme kaybı sinirsel tipte bir kayıp olduğundan kesin tedavisi yoktur. Bu nedenle gürültüden korunma son derece önemlidir.

Gürültünün Diğer Sistemlere Etkileri

Son yıllarda yapılan çalışmalara göre gürültüye maruziyet işitme yitimlerinin yanı sıra kortizol ve epinefrin düzeylerini de etkilemektedir. Çevresel gürültü 60 dB olduğu zaman katekolamin ve kortizol düzeylerinin arttığı ve bunun da insanda konsantrasyon, iletişim ve uyku bozukluklarına yol açtığı belirtilmektedir. Ayrıca gürültü uykudaki nöroendokrin paternleri etkilemektedir.

Erken uykuda ACTH, kortizol ve katekolaminler artmış GH salınımına bağlı olarak azalır. ACTH/kortizol konsantrasyonları geç uyku döneminde maksimuma ulaşır. Gürültü tarafından indüklenen akut ve kronik stres erken uyku dönemindeki bu paterni bozar ve ACTH artar. Buna bağlı olarak adrenal korteksten kortizol salınımı yükselirken bunun sonucunda kan şeker düzeyinde yükselme, vücut bağışıklık sisteminde değişiklikler, vasküler sistem üzerinde adrenalin ve noradrenalin etkisinde artım gözlenmektedir. Yapılan çalışmalar 8 saat süre ile 90 dB (A) ve 24 saat süre ile 84 dB(A) gürültüye bağlı olarak kortizol düzeyinde belirgin artım ortaya çıkmıştır. Ayrıca anormal olarak artmış kortizol değerlerinin eozinopeni, hipertansiyon, osteoporozis ve stres ülserlerine yol açtığı ve yine aşırı gürültünün adrenelin noradrenealin dengesizliğine neden olduğu ve bununda kardiyovasküler hastalıklara predispozan olduğu bildirilmektedir. İtalya'da yapılan bir çalışmada kronik gürültüye maruz kalmış pilotlarda odyometrik kayıplarla kardiyovasküler etkiler arasındaki ilişki araştırılmış ve araştırma sonunda hipertansiyon prevalansında (özellikle diastolik) ve EKG anormalliklerinde artma olduğu saptanmıştır. Bu artışın özellikle odyometrik defisiti olanlarda daha fazla görülmesi de maruziyet süresinin arttıkça hastalanma riskininde arttığını göstermesi bakımından ilginçtir.

Ülkemizde yapılan bir çalışmada ise hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde gürültü düzeyinin fazla olduğu ve bunun koroner yoğun bakımda yatan hastaları olumsuz etkilediği gözlemlenmiştir. Gürültünün kardiyovasküler sistem üzerine olan etkilerini araştıran birçok deneysel hayvan çalışmasında, mikrovasküler damar duvarlarında genişleme, kardiyak fibrozisin derecesi iskemik lezyonlarda artma, ortalama arteriyel basıncı, sistolik ve diastolik basıncı arttırırken, kardiyak outputu azalttığı ve subakut gürültünün noradrenerjik sinirlerin yoğunluğunu arttırdığı isoprenalinin kardiyak doku üzerine etkilerini arttırdığı yönünde bulgular elde edilmiştir. Ancak gürültünün kardiyovasküler sistem üzerine olan bu etkilerinin mekanizmaları tam netlik kazanmış değildir. Ayrıca yüksek gürültülü ortamda çalışmakta olan kişilerin periferal dolaşım sistemi sorunlarıyla daha büyük oranda karşılaştığı belirlenmiştir.

Sonuç

Giderek artan sanayileşme ve kentleşme sonucunda gürültü önemli bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir. Gürültünün insan sağlığını pek çok yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine karşın, toplumumuzda halen bir risk olarak algılanmamaktadır. Oysa yine bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz etkilerinden korunmanın en etkin yolu, gürültü kaynağının denetimidir.

Okullarda ve işyerlerinde sağlık eğitimi çalışmalarına ağırlık verilmeli ve bu konuda toplumsal duyarlılık oluşturulmalıdır.

Gürültü ile ilgili mevzuatımızda gürültü limit değerleri konusunda, farklı yasa ve tüzükler bulunmaktadır. Mevzuattaki bu farklılıkların giderilmesi, etkin denetim ve kontrollerin yapılması, yerel yönetimlerin ve işverenlerin bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda ısrarla izlenmesi gürültü kontrolünde etkili olacaktır.


Dr. Çiğdem Güner


Kategoriler

- hastalıklar - Şifalı Bitkiler - bitkilerin faydaları - Beslenme - kanser - tedavi - Gıda - şifa - kalp ve damar hastalıkları - sigara - belirtiler - kadın - çocuk - işitme kaybı - Diyet - hafıza - su - masaj - Vücudumuzu Tanıyalım - alerji - kulak - teşhis - sağlık haberleri - Diş Sağlığı - Beden dili - Depresyon - hastalık - Evlilik - Göz Sağlığı - ağız - bulaşıcı hastalıklar - gebelik - burun - sağlık - kulak ağrısı - orta kulak - Diğer Hastalıklar - Cinsellik - diş - bademcik - ağrı - şifa kaynağı - dikkat - Alkol - enfeksiyon - iç kulak - kilo vermek - diş çürüğü - kulak çınlaması - baş dönmesi

MollaCami.Com