Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

AĞRI ve MİGREN

Ağrı nedir ?



Ağrıyı tarif etmeye gerek yok.
İşte o bildiğiniz ağrı…
İnsan vücudunun mükemmel bir özelliğidir.
Evet belki hoş olmayan duygudur. Ama ağrı olmasaydı halimiz nice olurdu?
Vücuttaki bir tahribat, bir zarar olduğunda nasıl haberimiz olurdu?
Nasıl tedbir alabilirdik?
Bu anlamda ağrı, vücutta bir uyarı sistemi olarak görev yapmaktadır. Yani hastanın doktora gitmesini sağlayan en önemli alarmdır.


Ağrı olmasa ne olurdu ?



Ağrı olmasaydı insanlar örneğin,
-Tansiyonlarının yükseldiğini fark edemezdi.
-Şeker düzeyinin yükseldiğini fark edemezdi,
-Nabzın yüksek olduğu anı fark edemezdi,
Ama vücut, bu ve benzeri birçok durumda “ağrı” adını verdiğimiz sinyal ile, hemen bizi uyarır ikaz eder.



Her ağrı bir tehlike işareti midir ?



Hayır.

Bir baş ağrısı, bir migren ağrısı, ya da nevralji adı verilen çok şiddetli ağrılarda kimi zaman tetkikler de yapılsa, bilgisayarlı tomografi de olsa vücutta herhangi bir arızaya ya da bozukluğa rastlanmayabilir.

Ancak, Uzun süren bu tip ağrılarda, hastaya ağrısının psikolojik kökenli ağrı olduğunu söylemek ve doktora yönlendirmemek çok yanlıştır.


-Kardeşim hasta bunu “ağrı” olarak söylüyor mu?
-Söylüyor.
-Uzun süredir var diyor mu?
-Diyor.
-O halde, gelip geçen ağrılarda olduğu gibi, “geçer canım” demek büyük hatadır.


Durum gerçekten bir alarm olarak kabul edilmelidir. Hastanın ağrısı doktor tarafından ele alınmalıdır. Böylece ağrının boyutları ve derecesi araştırılmalıdır.


Herkesin ağrısı kendisine


Ağrı, aslında çocukluktan itibaren bütün yaşadıklarımızla doğrudan ilgilidir.

Herkesin ağrısı farklıdır.

Kimimiz ağrıya daha dayanıklıyızdır, kimimiz daha dayanıksız.

İşte bu duruma “ağrı eşiği” denilir.

Yani her vücudun bir ağrı standardı vardır.

Bu standardın belirlenmesinde her insanın farklı kültürel özellikleri, yaşam biçimi, bulunduğu çevre, aldığı eğitim, cinsiyeti, dili, dini ve birçok diğer inançları da etkili olmaktadır.

Yine bu özellik, ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre farklılık gösterebilir.
Vücuttaki ağrı olayı bu standarda göre değerlendirilmelidir.













Ağrı kişisel bir duygudur










Kimi insana merhametli deriz, kimine vicdansız.
Kimi cesur olur kimi ödlek…
Ağrı da aynen bunun gibi her insanda farklı algılanır. Çünkü ağrı beyinde çözümlenen bir duygudur.
Beyinde çözümlenmesi aynı toplumsal olayların ya da diğer duygusal olayların çözümlenmesi gibi olur.
İnsanların toplumsal olaylara ve kişisel olaylara bakışı ile, ağrıya bakışı arasında çok büyük paralellik vardır. O yüzden insanlar ağrıyı farklı algılar.
Diğer bir özelliği, ağrı kolaylıkla ölçülemeyen öznel, tamamen kişisel bir duygudur.
















Ağrı kişiliği etkiler mi ?











Ağrı, beyin başta olmak üzere vücudun birçok sisteminin devreye girdiği çok karmaşık bir olaydır. Bu karmaşıklık sebebiyle uzun süre ağrı çeken bir insanın beyni, bir zaman sonra daha farklı çalışmaya, olayları daha farklı algılamaya başlar.



Bir zaman sonra yaşayış biçimi bile değişebilir. Bitmek bilmeyen ağrılar insanlarda kişilik değişikliklerine bile yol açmaktadır.






Nasıl mı?








Ağrı çeken hasta ister istemez birçok faaliyetini kısıtlar. Gerçi çoğunlukla bu durum onun aleyhine olur. Ağrısı daha da artır. Arttıkça o daha da kendini dinlemeye başlar.
Kronik ağrı, insanın uzun süre hareket etmemesine buna bağlı olarak gücünü ve etkinliğini yitirmesine yol açar. Sonucunda da insanlar yapmak istediklerini birçok eylemden vazgeçerler.

Düne kadar her yere koşturan bir adamın bugün evden çıkmaması onu ruhi yönden etkilemez mi?
Elbette etkiler ve kronik ağrılar sebebiyle etkinliği azalan kimseler hayattan bezmeye, depresyona girmeye başlar. Çünkü bir daha eski günlerine geri dönemeyeceğini sanırlar.

Bu duygu onlarda artı ağrılara sebep olur da farkına varmazlar. Ama onlar takılmıştır bir kere…
Hasta kendini önce ailesinden sonra da toplumdan yavaş yavaş soyutlamaya başlar. Bu dertten kurtulmak için kapı kapı dolaşmaya, kim ne önerirse onu uygulamaya başlar.













Üzücü bir durum











Ve burada en üzücü olan nedir biliyor musunuz?
Bu kişiler bir umut doktor doktor dolaşırken, ellerinde çekilmiş filmler, MR’lar, tahliller vs ile gitmekteler.
Böyle olmasına rağmen, birçok kurum ya da kuruluşta, sanki farklı bir uygulama yapılacakmış gibi hastaya yeni baştan, bir sürü tahlil tetkik yaptırırlar.

Sonuçta hasta hem maddi yönden, hem de bir kere daha sonuçsuz kalan tedavi sebebiyle manevi yönden yıpratılır.
Hasta, bir an önce yaşamını zindana çeviren bu bozukluktan kendini kurtarmaya ve ne duyarsa uygulamaya çalışmaktadır.
Bu sebeple kim ne diyorsa onu uygular. Hasta bir süre sonra deneme tahtası olup çıkmıştır.

Bu tür tedavilerin sonucunda hasta hem maddi kayba hem de zaman kaybına uğrar. Bu maddi kayıplar zaman zaman inanılmayacak boyutlara ulaşmaktadır.















Her insana aynı tedavi olmaz !











Hastaların tedavi için hekimden hekime koştukları gibi, kimi hekimler de aynı yanlışa düşmekte ve hastaları sadece kendi uzmanlık dallarının bakış açısında değerlendirip tedavi etmeye çalışmaktadırlar.

Bu da hastalarda, hem zaman kaybına hem de maddi kayba yol açmaktan başka bir işe yaramaz.

Her insanın farklı bir dünya olduğunu bilmek ve kabul etmek durumundayız.

Dolayısıyla birine iyi gelebilen tedavi şeklinin ötekine de iyi gelmesi mümkün olmayabilir.

Dolayısıyla her hastanın çocukluğundan bu ana kadar yaşayışı, yemesi içmesi, iklim şartları, hayat kültürü, eğitimi, hatta inançları vs iyi bilinmeli ve ona uygun tedavi uygulanmalıdır.
















Baş ağrıları












Hayatında baş ağrısı yaşamayan insan hemen yok gibidir. Ancak baş ağrılarını iki şekilde değerlendirmek gerekir.
Birincisi:

Çeşitli hastalıkların bulgusu olarak baş ağrısı
İkincisi:

Başlı başına bir hastalık olarak baş ağrısı.
Birinci gruptaki baş ağrıları, genellikle göz, kulak, burun, boğaz hastalıklarından, dişlerden kaynaklanan baş ağrılarıdır ki, bu çeşit baş ağrılarının teşhis ve tedavisi nispeten kolaydır.
















Baş ağrısı çeşitleri










Baş ağrılarını şöyle sıralayabiliriz:
•Migren tipi baş ağrıları,
•Gerilimden kaynaklanan baş ağrısı,
•Psikiyatrik kökenli baş ağrısı,
•Kafa içinde inflamasyona bağlı baş ağrısı,
•Göz, kulak, diş, burun ve sinüs kaynaklı baş ağrıları,
•Boyundaki yapısal bozukluklardan kaynaklanan baş ağrıları.














Migrenin belirtileri nelerdir ?











Migren ağrısı kendine özgüdür.

Migrende en sık rastlanan belirti, hafiften başlayıp, bir süre sonra çok şiddetli, zonklayıcı hale gelen baş veya boyun ağrılarıdır.

Ağrı genelde başın bir tarafında olur ve en az bir üç dört saat devam eder.

Migren hastası, ağrısı bittikten sonra kendini yorgun ve bitkin hisseder.













Migrenin vücuda etkileri nelerdir ?











Migren, baş ağrısı öncesi veya ağrı süresince vücuda nasıl etki eder?







-Kabızlık veya ishal olunur. Yani sindirim sistemi etkilenir.
-Sinir sistemi etkilenir, sinirlilik gözlemlenir.
-Mide bulantısı veya kusmalar görülebilir.
-Işığa karşı aşırı duyarlılık olabilir.
-Gürültüye karşı aşırı tepki duyulabilir.
-Kan damarlarında gözle görülebilir derecede genişlemeler gözlemlenebilir.
-Boyun ve omuz ağrıları hissedilir.
-Boyun ve omuzda tutukluklar hissedilir,
-El ve ayaklarda sızı hissedilir.
-Dokunma hissi azalır.
-Aşırı hassasiyet ortaya çıkar.















Migren başlamadan önce hastada meydana gelen haller nelerdir ?











Migren ağrısı başlangıcında bazı belirtiler verir.
-Görme konusunda yanılma ve göze değişik yansımalar,
-Duyma konusunda yanılmalar,
-Bazı bölgelerinde uyuşma
-Kulakta çınlaması
-Konuşma bozuklukları
-Karın şişliği
-Üşüme, el ve ayaklarda soğukluk
-Esneme
-Ağız kuruluğu
-Vücutta su toplanması
-Terlemede artış
-Burun akması
-Sık idrara çıkma
-Açlık – tatlı yeme isteği veya iştahsızlık
-Konsantrasyon bozukluğu, dikkatin azalması, düşüncede yavaşlama
-Kelime bulma güçlüğü, konuşurken takılma
-Durgunluk,
-Kimilerinde aksine aktivitede artış,
-Kalp atışlarının hızlanması
-Yüksekten başı dönme, migrenin diğer belirtilerinden bazılarıdır.













Migren hakkında










Halk arasında migrenle ilgili genel sorular bellidir. Aşağıdaki soru ve cevaplar, bazı yayınlardan ve internetten derlenmiştir.
Herkesin ağrı deneyimi farklıdır.
Dolayısıyla sizin deneyiminiz diğerlerinden daha farklı olabilir.
Migren tehlikeli midir?
Her baş ağrısı migren değildir. Baz baş ağrıları önemli bir hastalığın işareti olabilir. Migren ciddi bir rahatsızlık hissi ve yaşam kalitesinde düşmeye neden olmakla birlikte genellikle ciddi bir tıbbi risk oluşturmaz.
Ancak baş ağrınıza migren diyebilmek için doktorunuzdan teşhis almanız gerekir.












Değişik migren tipleri olduğunu duydum, bunlar nelerdir?
Geleneksel sınıflandırmaya göre migren, klasik ve basit migren olarak adlandırılan tiplerdir.
Klasik migrende baş ağrısından önce “ aura ” diye adlandırılan bir dönem yaşanır. Aura esnasında görme ve koku alma duyularında değişiklikler gibi bazı durumlar yaşayabilirsiniz.









Basit migrenin aura dönemi yoktur.
Migreni kişiyi başka tıbbi risklere sokar mı?
Migren hastaları nüfusun geneline oranla, migren olmayanlara oranla biraz daha genç yaşta kalp krizi riski taşır. Migren esnasında geçirilen kalp krizi, genelde aura ile benzer semptomlar taşır ve genellikle görme duyusu etkilenir.
Baş ağrılarımın migren olup olmadığını nasıl anlarım?
Migrene benzer belirtiler gösteren başka hastalıklar da vardır. Dolayısıyla daha önce teşhis konmamış ise doktor kontrolünden geçmek ve tıbbi teşhis koydurmak gerekir.
Bu durum; özellikle baş ağrılarınız aniden başladı ise ve daha önce hiç böyle bir deneyim yaşamadıysanız daha da önem kazanır.










Migrenin daha çok kadınlarda olduğu doğru mu?
Evet. Migren kadınlarda daha sık görülmekte. Yaklaşık her 100 migren hastasının 70'inin kadın olduğunu göstermektedir.
Migren genellikle kaç yaş civarında başlar?
Migren her yaşta başlayabilir. Fakat çoğunlukla 20'li yaşlarda başlar. Çocuklar da migren hastası olabilir ki bu durumda özellikle ilaç yerine ilaçsız ağrısız yan etkisiz akupunktur tedavisi çok önem kazanır.
Migren genetik midir?











Pek çok migren hastasının ailesinde, başka bir migren hastası daha bulunur. Migren hastalarının yarısından fazlasının anne ve babalarının da migren hastası olduğunu bildiren çalışmalar var. Ama bu, her migren hastasının çocuğunun da migren olacağı anlamına gelmez.










Migrende ağrı dönemi ne sıklıkla yaşanır?
Bu, kişiye ve migreni başlatan faktörlere göre değişir. Genellikle basit migrenler klasik migrenlere göre daha sık yaşanır. Migren sıklığı çoğunlukla yaş ilerledikçe azalır.
Stresten dolayı da başım ağrıyor, bu normal mi?
Evet, migren hastaları stresten dolayı da baş ağrısı çekerler. Bu tip ağrılar kafa derisi ve boyun kaslarının kasılmasından olur. Vücuttaki stresi düzenleyen Seratonin salgısındaki düşüklüğün de etkisi olabilir. Sindirim sistemi düzene girdiğinde, bağırsaklar daha rahat seratonin salgılar. Akupunktur sindirim sisteminin düzene girmesi için de yine en etkili tedavi yöntemlerinden biridir.











Araba tutması ile migren arasında ilişki var mı?
Pek çok migren hastası çocukluğundan bu yana araba tutmasından söz eder. Migren hastalarını normal hastalardan daha kolay araba tutabilir.











Migren ve allerjik bünye arasında bir ilişki var mı?
Böyle bir ilişki olduğu tahmin edilmekle birlikte, eldeki bulgular kesin bir sebep-sonuç ilişkisi kurmak için yeterli sayılmıyor.










Bazıları gıda alerjilerinin migrene sebep olabileceğini ve kandaki yükselmiş histamin seviyesinin baş ağrısını başlatabileceğini düşünmektedir. Bazı araştırmacılar ise astım, alerjik rinit gibi alerjik hastalıklarla ilişkiye dikkat çeker. Alerjik bünye ve migren ilişkisi çocuklarda daha fazla akla gelmektedir.










Migrenin psikolojik olduğu doğru mu?

Migrenin belli bir psikolojik profile sahip olan insanlarda ortaya çıktığı düşünülürdü. Migren hastalarının bastırılmış duygulara sahip olduğu söylenirdi. Ancak son yapılan araştırmalar migren hastalarının psikolojik profillerinin normal olduğunu göstermiştir.












Gerilim baş ağrısı













Adından da anlaşılabileceği gibi, gerilim ve stres sebebiyle yaşanan baş ağrılarıdır.
Hemen hepimiz kimi zamanlarda hayal kırıklıklarına, üzüntülere, korkulara, strese gireriz. Aile içi ve sosyal hayatta bizi bekleyen ummadığımız gelişmeler olabilir.
Böylesi durumlarda ister istemez kasılır. Nihayetinde vücut etten kemikten değildir. Bu kasılmadan en çok etkilenen bölüm başımız ve boynumuzdur. Bu sebeple böylesi durumlarda şiddetli baş ağrıları yaşanır.
Bu tür ağrıyı migrenle karıştırmamalıdır. Zaten bu tür ağrının sebebini kişi kendi kendine biraz düşündüğünde bulacaktır.











Bu tür ağrıların en belirgin özelliği, boyundan başlayıp başa kadar çıkması ve orada çöreklenmesidir.
Migrenli hastalar ağrı tuttuğunda sakin bir yer ararken, gerelim baş ağrısında insanın içi içine sığmaz. Yerinde duramaz açık havaya şuraya buraya kendini atmak ister.
Gerilim baş ağrısı migrende olduğu gibi tek bir yerde oluşmaz.
Migrende ağrı öncesinde görülebilen görme bozukluğu ve diğer belirtiler gerilim baş ağrısında yoktur.
Bu tür ağrılarda akupunkturun kas gevşetici özelliği sayesinde çok iyi neticeler alınmakta ve hasta rahatlamaktadır.















Küme baş ağrısı











Özellikle göz çevresinde alın ve şakakta tek taraflı olarak görülen ağrılardır. Zaman zaman ortaya çıkar. Baş ağrısı kümelerine yol açar. Bu sebeple küme baş ağrısı adı çok yaygın olarak benimsenmiştir.









Kimlerde görülür?




20-40 yaş arası erkeklerde daha sık ortaya çıkar. Genetik değildir. Çocuklarda çok az rastlanır.
Küme baş ağrıları ataklar şeklinde gelir. Örneğin sabah saatlerinde, hemen her gün belirli bir zamanda tutar.
En çok göz çevresinde, gözün arkasında ve şakakta ağrı olur. Baş ağrısı ile birlikte gözde kızarıklık, kanlanma, göz yaşarması, burun akıntısı veya tıkanıklığı, alında ve yüzde terleme, göz kapağında şişme veya göz kapağı düşüklüğü bulunabilir.
Çok şiddetli olan bu ağrı krizleri 15 dakika – 3 saat arası sürebilir.
Küme baş ağrısı birkaç hafta ile aylar sürebilen krizler şeklinde olabilir.
Alkol ve sigara küme baş ağrısı ataklarını artırır. Akupunktur tedavisi önerilir.
















Boyun kaynaklı baş ağrısı










Boyun veya kafa arkasında yer alan sinir kökü, kemik, kas, eklem ve disk gibi yapıların çeşitli bozuklukları baş ağrısı şeklinde belirti verirler.


Boyundaki ağrıların muhtemel sebepleri













Göğüsteki ağrılar











Göğüs ağrıları insanı en fazla endişelendiren ağrıların başında gelir. Çünkü ilk akla gelen kalpte bir rahatsızlık olup olmadığıdır.








Oysa bu ağrıların % 10 ancak kalple ilgilidir.
Peki geri kalan ağrılar neden kaynaklanır?
İltihaplanmalar sebebiyle göğüste ağrı olabilir,
Kaslarının romatizmal hastalıklarından kaynaklanabilir.
Kabızlık şişkinlik gaz sebebiyle göğüste ağrı olabilir,
Boyun fıtığı ya da kireçlenme sebebiyle göğse ağrı vurabilir,
Kimi travmalarda göğüs kafesine gelen darbeler şiddetli ağrılara yol açabilir.
Bir darbe sonucu kırılan kaburgalar kaynamış olsa bile ileride nevralji adı verilen, bıçak saplanması, elektrik çarpması şeklinde ağrılara neden olabilir.
Akciğer iltihaplanması, zatürree ve tüberküloz sebebiyle göğüste ağrı olabilir,













Kalp ve dolaşım sisteminden kaynaklanan ağrılar












Kalp ve dolaşım sistemi bir bütün olarak ele alınır.
Kalp damarları, kol ve bacak damarları, damar sertliği ve damar tıkanmalarının daha çok rastlandığı ana damarlardır.
Çünkü bu bölgelerde dolaşım sistemine yardımcı damarlar fazla yoktur. O bakımdan buralardaki damarlar zorlandığında vücut zorda kalır.
Kalp ve dolaşım sisteminin görevi vücuda kan pompalamaktır. Vücuda lazım olacak her türlü besin ve oksijen kan vasıtasıyla gönderilmektedir.
Bir bölgeye yeterince kan gitmediği takdirde bölge hem beslenemez hem de zehirli artıklar orada kalarak o dokuda tahribata yol açar. Bu durumda vücut rahatsızlığı ağrı ile belli eder.
Yine damar tıkanmalarında da vücudun elindeki tek alarm, ağrıdır. (Bkz. Damar sertliği)














Kalp ağrısı










Diğer organlar gibi kalbin de beslenmeye ihtiyacı vardır. Yani kalbin çalışması için kalbe de kan lazımdır. Kalbin kendine lazım olan kan damarlarına koroner damarlar denir.
Kalp bu damarlardan gelen kanla beslenir. Ancak bazen bu damarlarda da damar sertliği ya da damar tıkanmaları meydana gelebilir.
O zaman kalp de gittikçe daha az kan almaya başlar.
İşte bu durumda hasta her ne kadar dinlenirken pek bir şey hissetmese de, hareket ettiğinde kalbinde ağrı duyar.
Tıpta buna anjina pektoris ya da vitrin hastalığı adı verilir.
Bu nedir? Kalbe giden damarların, artık kalbi yeterince besleyememesine bağlı olarak kalbin oksijensiz kalmasıdır. (Bkz. Kalp hastalıkları ve akupunktur)
Bazen de kalbe giden damarlar birden ani olarak tıkanıverir. Kalp krizi ya da miyokard enfarktüsü denilen durum budur. Ani olarak gelişen bu olay hastanın yaşamını yitirmesine yol açabilir. Buna sinsi kalp krizi de denilir ki bu anlık bir heyecan, aşırı sevinç, aşırı üzüntü, çok fazla efor sarf edilmesi böylesi anlık kalp krizine sebep olabilir.
Böyle kalp krizi oranı çok düşüktür. Genelde kalp krizleri belirli semptom yani belirti vererek başlar.
Burada bir hatırlatma yapılacak olursa, sinsi gelişen, bir anlık olan kalp krizlerine karşı önceden akupunktur tedavisi olmak ciddi bir hazırlıktır.
Çünkü akupunktur tedavisi olan kimsenin, bütün sistemleri yenilenmekte, vücut iç ve dış etkenlere karşı uyarılmış hale gelmektedir.










Dolayısıyla akupunktur tedavisi olan vücut böylesi ani şoklara zaten hazırlıklı duruma gelmektedir. Şunu söyleyebiliriz ki, akupunktur tedavisi gören kimselerde ani kalp krizi şoku, tedavisi görmeyenlere oranla % 50 daha fazdır.
Bu da çok büyük bir başarıdır.













Maraş Akupunkturda ağrılar ve tedavileri











Maraş Akupunktur ve Lazer Tedavi Merkezi olarak biz diyoruz ki;











Hastada bir rahatsızlık varsa, sebebi de mutlaka vardır. Organizma bir bütün olduğu için, bir bölgede var olan rahatsızlık bütün vücudu etkileyecektir.
Dolayısıyla hastalığın kaynağına inmek önemlidir. Kaynağa inmeden uygulanan tedaviler yüzeysel olur.
Dolayısıyla Maraş akupunktur olarak biz ne yapıyoruz?
Hastalığın teşhisinde elimizde iki yöntem var.
Birincisi, modern tıpta uygulanan teşhis yöntemi.
Bu yöntem, hepimizin bildiği, bugünkü modern tıbbın imkanlarıyla elde edilen, bütün tahlil, tetkik, röntgen ve MR çekimlerinden yararlanılan teşhis yöntemi.
İkincisi, akupunktur teşhis yöntemleri:
Akupunktur teşhis yönteminde, kollardan nabza bakarak tanı koyma, dil üzerine bakarak tanı koyma, kulaktan dedektör uygulamasıyla tanı koyma vb gibi teşhis imkanları vardır.
Yani böylece bizim,
Hastamızın rahatsızlığını teşhis etmede iki türlü imkanımız oluyor.









Bu da hastalığa tam ve doğru teşhis koymamızı sağlıyor. Doğru teşhis ise tedavi konusunda hem hastaya hem bize büyük bir avantaj sağlıyor.
Gelelim akupunkturun tedavideki etkilerine…
Bir kere şunu kesinlikle bilelim ki,
Ağrılar ve ağrı belirtisi gösteren tüm rahatsızlıkların tedavisinde akupunktur, bilinen tedaviler arasında en etkili olanıdır.











Çünkü;









Akupunktur, vücudu bir bütün olarak tedavi eder, yeniler…
Neler mi yapar?
-Vücuttaki bütün hücrelerde tamir bakım ve onarım faaliyetini başlatır.
-Vücuttaki tüm bağ dokularını kuvvetlendirir.
-Bu dokuların ve kan alması gereken tüm dokuların kanlanmasına sebep olur,
-Vücutta ağrı adına ne varsa hepsini giderir.
-Bağışıklık sistemini düzelterek şişkinlik, gaz, ekşime, kabızlık gibi birçok rahatsızlığı ortadan kaldırarak vücudun sindirim sistemini düzenler.
-Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
-Ümmin sistemini dengeler,
-Uykusuzluk, sabah yorgunluğu, halsizlik, stres gibi durumları ortadan kaldırır.
-Beldeki ve boyundaki yapısal bozukluğu tedavi ederek, beyne kan ve oksijen gitmesini sağlar.
-Damarların iç cidarlarındaki tahribatı ve pıhtılaşmayı dağıtır.
-Ödem çözücü özelliği sayesinde, damarlar ve sinirlere yapılan baskıyı önler.
Rahatlayan sinirler sebebiyle ağrı ve şikayet ortadan kalkmış olur.







-Vücudu zindeleştirir, gençleştirir.
-Üstelik hiçbir yan etkisi yoktur.
Geleneksel tıp otoriteleri gerek migren, gerek küme baş ağrılarında; gerekse baş ve boyunda ağrılara sebep olan, kollara vuran ağrılara sebep olan boyun fıtığı ve kireçlenmeler gibi rahatsızlıklarda vs “ideal bir tedavisi yoktur.” diyerek ağrı kesiciler, anti-romatizmal ilaçlar, kas gevşetici ve anti-depresan ilaçlar, boyun korseleri, boyun egzersizleri tavsiye ederler.
Buna rağmen ilerleyen vakalarda cerrahi müdahale yaparlar.
Oysa akupunktur ile migren ve bütün baş ağrılarında, boyun fıtığında ve boyun kireçlenmesinde vs. mevcut tedavi yöntemlerinden en az üç dört kat daha iyi neticeler elde edilmektedir.







Örneğin, ameliyat önerilecek safhaya gelmiş birçok hastamız, akupunktur tedavisi ile ameliyat olmaya gerek kalmayacak şekilde iyileşmişlerdir.


Kategoriler

- hastalıklar - Şifalı Bitkiler - bitkilerin faydaları - Beslenme - kanser - tedavi - Gıda - şifa - kalp ve damar hastalıkları - sigara - belirtiler - kadın - çocuk - işitme kaybı - Diyet - hafıza - su - masaj - Vücudumuzu Tanıyalım - alerji - kulak - teşhis - sağlık haberleri - Diş Sağlığı - Beden dili - Depresyon - hastalık - Evlilik - Göz Sağlığı - ağız - bulaşıcı hastalıklar - gebelik - burun - sağlık - kulak ağrısı - orta kulak - Diğer Hastalıklar - Cinsellik - diş - bademcik - ağrı - şifa kaynağı - dikkat - Alkol - enfeksiyon - iç kulak - kilo vermek - diş çürüğü - kulak çınlaması - baş dönmesi

MollaCami.Com